Ensar Vakfı’nın her hafta düzenlediği Ensar Buluşmaları’nın bu haftaki konuğu Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Metin Doğan oldu. “Türkiye Yükseköğreniminde Yeni Hedefler” konulu konferans Ensar Vakfı Ankara Şubesi’nde gerçekleştirildi.
Program Mustafa Uludağ’ın takdimiyle başladı. Uludağ, “Eğitim bireyin ve toplumun gelişiminde önemli bir rol üstlenmektedir. Eğitim, çeşitli yönlerde bireyi ve toplumu değiştirebilir. Eğitimin temelini Hz. Adem’den bugüne taşırsak, Rabbimiz onu Bakara Suresi 31’de şöyle eğittiğini bildiriyor; ”Adem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti,sonra onları meleklere göstererek eğer doğru söyleyenler iseniz haydi bana bunların isimlerini bildirin." dedi. İşte Adem Aleyhisselam Rabbimizin bu bilgisi ve eğitimi ile eşi ve çocuklarından oluşan ilk toplumu da değiştirip dönüştürmeye başlamıştı.” diyerek sözü konuğumuz Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Metin DOĞAN’a bıraktı.
Prof.Dr. Metin DOĞAN sözlerine “Bugün ben sizlere Türkiye Yükseköğreniminde yeni hedeflerden kısaca bahsetmek istiyorum.” diyerek konferansa başladı. “Yükseköğrenime hem Türkiye’de hem dünyada oldukça talep artmış durumda. Talep artmış, ulaşım da büyük ölçüde kolaylaşmış durumda. Eğitimin ortamı, yöntemi, uygulanması çeşitlenmiş; dolayısıyla üniversitelerdeki rekabet gibi yeni özellikler giderek artmaktadır. Üniversitelerin bildiğimiz gibi aslında 3 tane önemli fonksiyonu vardır. Bunlardan bir tanesi şimdi konuştuğumuz eğitim, ikincisi araştırma üçüncüsüyse topluma hizmet etme görevi. Son zamanlardaysa buna bir de girişimcilik eklendi. Dördüncü nesil üniversiteler diye nitelendiriliyor bunlar da. Ben kısaca dünyadaki duruma değinip Türkiye’nin bugünkü durumundan bahsedeceğim.
Dünyadaki ülkelere baktığımızda bir eşitlik ya da benzerlik söz konusu değil
Doğan, "Şöyle ki biz daha önce 20-30 üniversitesi olan bir ülkeydik şimdi 200 üniversitesi olan bir ülkeyiz, yani üniversite sayımız son yıllarda oldukça arttı. Dünyaya baktığımızda mesela Hindistan’da 8407 yükseköğretim kurumu var, ABD’de 5758, Filipinler’de 2060, Rusya’da 1108, İran’da 343, Tayland’da 158 ama Almanya’ya bakıyorsunuz 40 civarında üniversite var. Yani üniversite sayısıyla ülkelerin gelişmişliğini kıyaslamak gibi bir durum söz konusu değil. Sayıdan daha ziyade üniversitelerin yapmış olduğu faaliyet önemli burada. Türkiye’de tabi kamu ağırlıklı; yüzde seksen kamu bütçesi kullanılmakta. Bunun dışında araştırmalardan gelir elde edebilen bazı üniversiteler de bulunmakta. Bilginin üretilip yayılması fonksiyonu burada önemli, eğitim fonksiyonu bilginin yayılmasını ifade ediyor bir de üretilmesi var işte o da araştırması fonksiyonuna karşılık geliyor. Tabi bunun yayılması henüz çözülmüş bir konu değil çünkü bilginin yayılması teknolojiye dönüşmesi devletleri de ilgilendiriyor. Bazı stratejik alanlarda devletler bu işi idare ediyor, yayılmasına serbestçe müsaade etmiyor. Mesela ABD’den füze sistemi Almanya’dan tanklarla ilgili namlu almaya çalıştığımızda müsaade etmiyorlar. Çünkü bu artık ülkelerin kendi stratejik hedeflerini ilgilendiriyor. Tabi araştırma özelliği artmış ülkelerde de sıkıntı var şöyle ki onlar da kendilerini çok araştırma yapıp eğitimi ihmal ettiklerinden dolayı kendilerini eleştiriyorlar. Türkiye’ye baktığımızdaysa biz daha o noktada değiliz. Yani çok araştırma yaptığımız için eğitimi ihmal edecek noktada değiliz. Bizim araştırmaya daha fazla önem vermemiz gerekiyor. Türkiye’de YÖK tarafından açılacak Yükseköğrenim kurumları belirlenmekte önceden sayılar vesaire belirleniyor ve denetleniyor Kamu Üniversitelerinde. Özel üniversitelerdeyse bir mütevelli heyeti bunu denetliyor. Bir de yükseköğrenime erişme diye bir tabir var isteyen herkesin üniversite gidebilme oranı biz bunda dünyada ikinci sıradayız. Yani yükseköğrenimin yayılmasıyla ilgili bir problemimiz yok. Ama bizde çoğunlukla yeni kurulmuş üniversite var aslında 1-2 yıl üniversitelerin gelişmesi ve toparlanması için özellikle başkent Ankara’da olan bir üniversite için oldukça kolay. Yani kısa vadede de üniversiteler devlet desteğiyle gelişebilir. Şu anda bizim 184 üniversitemiz var 112 si devlet üniversitesi 67 si özel üniversite 5 de dernek vakıf üniversitesi var. Toplamda 7 milyon 200 bin öğrenci var üniversitelerde. Kız-erkek oranı da aşağı yukarı eşit bir farkı yok. Bu öğrencilerin 6 milyon küsürü devlet üniversitelerinde 550 bin küsürü de özel üniversilerde. 45 bin de akademisyenimiz mevcut. Yani yatay büyüme tamamlanmış durumda bizde artık dikey büyümeye araştırmalarda derinleşmeye yönelmemiz lazım bizim. Bizde her üniversite mezunundan yaklaşık 10/1 i yüksek lisans yapıyor en çok yüksek lisans tahsili yapan şehir de Türkiye’de Ankara. Bunun sonrasında istihdam odaklı mı yoksa eğitimli vatandaş yetiştirme yolunda mı çalıştığımız önemli bundan sonra istihdam odaklıya dönmeye çalışıyoruz. Eğitimin de yeterliliğine bakmamız gerekiyor artık. Öğrenci bunu anlamaya ne kadar yetkin buna da öğrenme çıktısı deniyor. Öğrencinin neyi bildiğini neyi bilmediğini de öğrenmek gerekiyor eğitimde. İkinci fonksiyon olan araştırma geliştirme fonksiyonunda biz ne durumdayız. 2016 yılında 16 sıra ilerlemişiz biz. Bu ilerlemeyi devam ettirmemiz gerekiyor.
Üniversitelerde çeşitliliğe önem vereceğiz,ilkokuldan başlayarak ilk önce edep öğretmemiz gerekiyor öğrencilerimize
Doğan; "Üniversitelerimize teknoloji transfer birimleri kuruluyor artık girişimciliği arttırmak adına. Yani masabaşı kravatlı mezunlar yerine araştırma geliştirme yapacak istihdamlı bireyler yetiştirilmeye çalışılıyor . Türkiye’de istihdamı arttırmak adına İş-kur Genel Müdürü ile bir görüşme yaptık geçenlerde. Türkiye’de mezun olan öğrencilerin yüzde sekseni iş arıyor çalışmak istiyor bunların da yüzde 70’i iş buluyor yani her mezunun yüzde 56’sı iş buluyor. Yani istihdamımızı da gün geçtikçe arttırmaya gayret ediyoruz. “ diyerek konuşmalarını sonlandırdı.
Ardından soru cevap kısmına geçildi.
Program Kur’an’ı Kerim Tilavetiyle son buldu.